Ait Olmadığın Güne Uyanılmış Bir Sabah

Melis
2 min readNov 6, 2020
Photo by Tyler Lastovich

Cuma sabahı bugün, haftanın son iş günü.

Bu aralar, gece aklımdaki tonlarca düşünce yüküyle uykuya daldığımdan sabah daha da ağırlaşmış bir bedeni uyandırmak oldukça zor oluyor.

Şu günün bir kaç saatini de atlatırsak akşam da hafta sonu da benim olacak avuntusuyla ayağa kalkmayı başarıyorum. Derin derin nefes alıp, uzun uzun veriyorum.

Etrafımı izliyorum, eşyalarıma bakıyorum, aynadaki yansımama bakıp kafamı toplamaya çalışıyorum. Her şey yerli yerinde ancak bir garip hissediyorum. Çok tanıdık bir gariplik bu. Bu aval aval dalışımda içimde eski bir his, yaşanmış bir tat var.

Nefes aldıkça düşünüyorum.

Düşünüyorum.

Hatırlıyorum.

Yaz tatili sabahında misafir geldi diye erkenden yatağından kahvaltıya sürüklenen çocuk hissi bu.

Bünyem okul düzeninden çıkmış, tatil lüksüyle aile ne zaman uyursa sen de o kadar geç uyuyabilir, geç uyana bilirsin düzenine çoktan adapte olmuş. Bu hakkımı kullanarak gece boyumca geç uyumuşum ve haliyle o saatte uykumu alamamışım.

Hem mahmur hem de üzgün uyanalı on dakika olmuş halimle masaya oturmuşum.

Aval aval anneme baktığımı hatırlıyorum. Annem de o saatte acıkmadığımın farkında, biraz da halime içlenmiş. Ağzıma bir iki lokma atmam için masanın karşısından kaş göz yapıyor, ısrarla tabağıma bir şeyler uzatıyordu. Hem onun hatırına, hem de bakışlarının baskısına daha fazla dayanamadığımdan bir ısırık almışım peynirimden. Ben çiğnedikçe peynirin ağzımda daha da büyüdüğüne yemin edebilirdim. Ne kadar çiğnesem de bir türlü yutasım gelmiyordu. Deniyordum. Bir daha deniyordum. Olmuyor. Bu peynirin ağzımda olmaması gerektiğine o kadar emindim ki o yaşımda.

Sonra misafirlerin yüzleri aklıma geldi. Onlar ise hayatımda en fazla iki kez gördüğüm kimseler. Hepsi birer yabancıdan ibaretler. Annem, babam ise misafir telaşındalar. Çoktan uykuları kaçmış. Gülümsemeler, sıradan sohbetler, eski hikayeler konuşuluyordu. Keyifleri yerindeydi. Bir tek ben eğretiymişim gibi, akışı yakalayamıyordum.

Masadan kalkmak için tabağımdakileri bitirmem gerektiğinin farkındaydım. O zaman da derin derin nefes alıp, uzun uzun veriyordum her yeni lokmayı ağzıma atmadan. Mutlu değildim, mutsuz da değildim sadece göz göze geldiklerime gülümseyip yemeğe devam ediyordum. Olmam gerektiği için oradaydım oysa ki orada olmak istediğim falan yoktu.

İşte tam da böyle bir eğretilik ile başlıyorum bu güne. Ait olmadığım bir güne vakitsizce uyandırılmış halde…

Akışı yakalamak içinse 2 saatim var.

Aynaya bakıyorum ve “büyüdükçe tabaktaki lokmalar peynirden ibaret olmuyor ne yazık ki” diyerek kendime göz kırmaya çalışıyorum. Hiç de beceremem bu hareketi. Gülüyorum bir anda.

Bak karışı verdim işte bugünkü akışa da.

Her şey biraz daha ait bu gülüşten sonra.

--

--

Melis

Bolca kayboluşsal, çokça yeniden varoluşsal.